
Beklenen haber geldi
Aylardır beklediğim ve tüm planlarımı ertelediğim yolculuğun haberini aldım. Türkiye’den yola çıkan yardım gemimiz Port Sudan’a ulaştı, yardımlar tırlara yüklendi ve bizim de yola koyulma zamanımız geldi. Kabin valizimi ve ekipmanlarımı hazırladım. Dört kişilik bir ekiple akşamki uçağımıza bindik ve yaklaşık bir ay süreceğini tahmin ettiğimiz uzun ve zorlu yolculuğa ilk adımımızı attık.
Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasinda 15 Nisan 2023'ten bu yana devam eden çatışmalar sebebiyle 14 milyonu cocuk olmak üzere 25 milyon kişi insani yardıma muhtaç hale geldi. Çatışmaların yaşandığı bölgelerde hastaneler, okullar ve altyapı büyük zarar gördü. Bu durum, bölgede zaten zor olan yaşam koşullarını daha da kötüleştirdi. İç savaşın başladığı günden bu yana yaklaşık 12 milyon kişinin yaşadığı yeri terk ettiği Sudan'da dünyanın en büyük göç krizi yaşanıyor.


Burada çok tecrübe edineceksin
Sudan’a direkt uçuş gerçekleştiremediğimiz için Cidde üzerinden aktarma yapmamız gerekti. Akşam İstanbul’dan bindiğimiz uçakla gece Cidde’ye vardık ancak Sudan uçağının kalkmasına daha saatler vardı. İlk gecemizi havalimanındaki bir oturakta sabahlayarak geçirdik. Sabaha karşı uçağımızın olduğu bölgeye ulaşabilmek için transfer noktasına gittik. Orada bizi bir aracın alacağını ve beklememiz gerektiğini söylediler. Yaklaşık üç saat bekledik ve sonunda bir otobüs geldi. Önceden Sudan’a yolculuk yapan abilere danıştığım zaman orada her şey için bekleyeceğimi ve sabırlı olmam gerektiğini söylediler. Fakat ben daha Sudan’a varmadan beklemeye başladım.
Uçağın kalkmasına bir saatten az kala vize kontrol noktasına geldik. Pasaport ve vizelerimizi alıp incelemeye başladılar. Görevliler vize haricinde de bir izin belgesi gerektiğini ve bu şekilde binemeyeceğimizi söylediler. Artık uçağa çok yaklaştık ve bu yoldan geri dönmek beni çok üzecekti. Uzun uğraşlar sonucu görevlileri ikna edebildik ve bizim için beklettikleri son otobüse biniverdik. Artık uçağa binebilmiştik. Gerçekten çok heyecanlıydım. Zor süreci atlattığımızı düşünüyordum ama daha Sudan topraklarına giriş bile yapmamıştık.
Yanımda son ses Facebook videosu izleyen Sudan’lı amcayla birlikte uçaktan indik. Uçaktaki tek beyaz bizdik. Ülkeye giriş için pasaport kontrolü yapan görevliler bizi görünce şaşırıyor ve izinlerimizi daha ayrıntılı inceliyorlardı. Tüm işlemlerimiz onaylandı ve artık önümüzde bir engel kalmadı. Artık Sudan’a girebilirdik. Çantalarımızı son bir x-ray den geçirdik. Çok erken konuşmuşum. Görevliler ekipman çantamı gördüler ve bu nedir diye sordular. İçindeki fotoğraf makinesini gösterdim ama ben daha konuşmaya başlamadan kameranın yasak olduğunu söyleyip ekipman çantamı alıp bir odaya götürdüler. Bizi karşılamaya gelen ekiptekiler durumumu görüp yanıma geldiler ve sen bir kenarda otur biz halledeceğiz dediler. Bir müddet bekledikten sonra askerler ekipmanımı geri teslim ettiler. Daha tanışmaya bile fırsatımız olmayan Sudanlı Osman abi bana doğru dönüp ‘ Burası Sudan, burada çok tecrübe edineceksin’ dedi.


Arada Ebabekir
❝ Savaştan önce Sudan’ın Sennar eyaletinde yaşıyorduk. Yaklaşık bir senedir kocamdan haber alamıyorum ve çocuklarımla yalnız yaşıyorum. Savaş köyümüzü etkileyince çocuklarımı da alıp evden çıktım. Bir kamyonun kasasına atlayıp yolun götürdüğü yere doğru hızlıca uzaklaştık. Zorlu şartlarda günlerce yol katedip Port Sudan’a vardık. Şu an burada bir sınıfta üç aile yaşıyoruz ve sadece gelen yardımlar sayesinde geçimimizi sağlıyoruz. ❞
Bu hikayeyi Arada hanımla tanıştığımız yer olan bir okulun bahçesinde dinledim. Fakat bu okulda diğerlerinden farklı olarak öğrenciler yerine savaştan dolayı göç eden aileler bulunuyor. Bilal abi ilk yardım dağıtımımızın bir okulda olacağını söylediğinde insanların burada yaşadığını hiç düşünmemiştim. Sudan’da son zamanlarda savaş daha çok kızıştı ve insanlar artık aile olarak değil köy olarak göç etmeye başladılar. Okullar, yurtlar, hastaneler artık bir yuvaya dönüştü.
Savaş bölgesine en uzak eyalet olan Port Sudan, şu anda en güvenli bölge olarak kabul ediliyor. Sudan’ı ve Sudan’lıları ilk burada tanımaya başladım. İnsanlar gerçekten çok rahat ve hayat burada oldukça yavaş ilerliyor. Ben de buraya geldiğimden beri hiçbir şeye acele etmediğimi fark ettim.

Unnab
❝ Yaklaşık üç aydır bir okulun bahçesinde annem ve kardeşlerimle yaşıyoruz. Yağmur çok yağdığı zaman yatağımız ıslanıyor ve uyuyamıyoruz. Savaş çıkınca babam bizi bir araca bindirdi ama kendisi gelemedi. Günler süren yolculuğun ardından Port Sudan'a gelebildik. Burada yeni bir okula başladım ve arkadaşlar edindim. Annem kutudaki malzemelerle akşama yeni bir yemek pişireceğini söyledi. Bizim için geldiğiniz için teşekkür ederim.❞
Bir okul bahçesinde tanıştığım Unnab 6 yaşında. Sınıflarda yaşayan aileler olduğunu çokça gördüm ama yer olmadığı için sınıfın dışına yatak serip kalan bir aileyi ilk defa görüyordum. Bir çadıra sahip olabilmenin bile ne kadar değerli olduğunu Unnab’la konuşurken anlıyordum.


Her şey yeni başlıyor
Artık uzun yola koyulma vakti geldi. Her şey planladığımız gibi giderse iki haftada beş eyalete gidecektik. Daha yola çıkmadan beni çok farklı hikayelerin beklediğini tahmin edebiliyordum.
Şehirden çıktıktan sonra yol üzerinde birçok kontrol noktası vardı. Üstünde resmi kıyafet olmayan görevliler bir gölgede uzanıyor, araç geldiği zaman izinleri kontrol edip geçmemize izin veriyordu. Yollar çukurlarla dolu ve çok bakımsızdı. Araba o kadar sarsılıyordu ki kulaklık takmak, bir şeyler not almak mümkün olmuyordu. Bizim arabanın içinde bile zor gittiğmiz yollardan insanlar kamyonet kasalarında gitmeye çalıyordu. Yaklaşık 10 saatlik yolculuğun ardından Kesele eyaletine vardık. Hayatımda ilk defa bu kadar zorlu bir kara yolculuğu yaptığım için yorulmuştum ama bunların daha iyi günlerimiz olduğundan habersizdim.


Nimet teyze
Kesele eyaletinde büyük bir çadır kampına geldik. Fotoğraf makinemi alıp kampı tek başıma dolaşmaya başladım. Çamaşır yıkayan küçük kızlar beni görünce içeriye kaçıyor, beni görüp selam veren insanlara karşılık verdiğimde de çok sevinip mutlu oluyorlardı. Biraz uzaktan bir kadının deftere bir şeyler yazdığını gördüm. Acaba ne yazıyor diye düşünürken yaklaştıkça bir şeyler çizdiğini fark ettim. Beni gören Nimet teyze biraz korkup defteri ve kalemi kenara doğru fırlattı. Yanına gidip selam verdim ve çok anlaşamasak da arapça sohbet etmeye çalıştım. İlkten utandığı için çok fazla konuşmasa da sonradan bana çizdiği resimleri bile gösterdi. Ve çok geçmeden anlatmaya başladı.
❝ Eşimi yıllar önce kaybettim. Savaştan önce Hartum'da bir üniversitede çalışıp 6 yetimime bakıyordum. Resim çizmeyi çok seviyorum çünkü bana iyi şeyleri hatırlatıyor. Eski evimde yemyeşil çiçekler yetiştirirdim şimdi ise sadece resimlerini çizebiliyorum. Şu an bu kampta 130 aile yaşıyor. Bazı ailelerin başını sokabilecekleri bir çadırları bile yok...❞




Minik bir tebessüm için
Sıcak yemek dağıtımını ziyaret etmek için üç buçuk saatlik yolculuğun ardından Gadaref eyaletine geldik. Burada her gün on binlerce insana sıcak yemek dağıtımı yapılıyor. Savaş bölgesine yaklaşık iki saat uzaklıktayız. Dağıtım yapmak için eski bir okula geldik. Burada yaklaşık altmış aile kalıyor. Okulun bahçesine onlarca çadır kurulmuş ve her çadırda birkaç aile birlikte kalmak zorunda.
Çocuklar ve büyükler ayrı bir şekilde yemek almak için sıraya dizildiler. Eline boş bir kap alan her çocuk sıraya girmek için koşturuyor. Belki de haftalar sonra ilk defa sıcak bir yemek boğazlarından geçecekti. Yemek dağıtımı yapıldığı sırada üstümüzden bir askeri helikopter geçti. Helikopter sesini duyan minik bir çocuk annesinin elini bırakıp ekibimizden Yavuz abinin bacağına sımsıkı sarılıverdi. Hepimiz çok şaşırdık.
Yemeğini alan çocuklar çadırına doğru gidiyor ve gururla ailesine yemeği gösteriyordu. Bazı çocuklar yemeğin kendisine kalmayacağından korkup bir köşede birazını yiyordu. Sonrasında tekrar oyunlara dalıyor ve kendi güzel dünyalarına geri dönüyorlardı.

Geriye sadece ben kaldım
Yaklaşık on saatlik bir yolculuğun ardından Atbarah eyaletine vardık. Gece dinlendikten sonra sabah bizi bekleyen dağıtımlar için tekrar yola koyulduk. 15 gündür durmadan yollardayız, artık yolda olmaya alışmış gibiydim.
Atbarah eyaleti en çok göç alan eyalet konumunda. Yetkililerden aldığımız bilgilere göre savaş başladığından bu yana 5 milyon insan sadece bu eyalete göç etmiş.
Dağıtım yaptığımız sırada güvenli bölgeye yeni göç eden aileler olduğu haberini aldık ve hızlıca yola koyulduk. Arabadan indiğim zaman karşılaştığım manzarayı kabullenmem biraz zaman aldı. Son iki günde 870 aile göç etmiş ve başlarını sokabilecek bir çadır bulabilmek için günler, belki haftalarca burada bekliyorlardı. Fotoğraf makinemle birlikte bekleme kampında dolaşmaya başladım. İnsanlar daha yeni göç ettikleri için salgın hastalıkların olabileceği ve dikkatli olmam gerektiği konusunda uyarıldım. Bazı insanlar görünce selam verip elini uzatsa da istemsizce uzaktan selam veriyordum. Hava o kadar sıcaktı ki bazı anneler çocuklarını güneşten koruyabilmek için hasırın altında korunmaya çalışıyorlardı.
Kampta dolaşırken az ileride birbirine sımsıkı sarılıp ağlayan iki kadın gördüm. Önce evlerini kaybettikleri yüzünden ağladıklarını düşündüm ama durum farklıymış. Geçen hafta köylerine saldırıp, tüm ailesini öldürmüşler ve geriye sadece O kalmış. Sağ kalan köylülerle birlikte bir haftalık zorlu bir yolculuğun ardından güvenli bölgeye ulaşabilmişler. Artık ne bir ailesi ne de kalacak bir evi var.

Şammet teyze
Gün bize veda etmeye hazırlanırken biz de dağıtımlarımızı bitirip çadırkentteki göç eden insanlarla sohbet ediyorduk. Tam o sırada 97 yaşında olduğunu öğrendiğim Shammet teyze çıktı karşımıza. Bizi görünce yaşadığı tüm acı ve zorlukları haykırarak anlatmaya başladı.
❝ Önce sularımıza kimyasal karıştırıp bizi zehirlediler. Ardından köyümüze saldırdılar, insanlarımızı öldürdüler. Bize göç etmekten başka çare bırakmadılar. Bu yaşımda dikenli yollardan çıplak ayaklarımla yürümek zorunda kaldım. Bazılarımız hastalanıp yolda öldüler. Çocuklarımız yetim kaldı. ❞
Shammet teyze ellerini açıp yaşadığı bu tanımsız sıkıntıları Allah’a anlatıyor, bizi de şahit tutuyordu. Gözlerinden dökülen her damlada içim titriyor, yaşadığı acıyı derinden hissediyordum.


Kabbaşi amca
Sudan’daki en büyük problemlerden birisi insanların göç ettikten sonra geçici olarak konaklayabilecekleri yerlerin yetersiz olmasıydı. Çünkü her gün onlarca aile göç etmek zorunda kalıyordu ve zaten zor şartlarda güvenli bölgeye ulaşan insanlar günler belki haftalar sonra başlarını sokabilecekleri bir çadıra kavuşabiliyordu.
Türkiye ve Kuveyt’teki yardımseverler sayesinde yapılan ve yeni göç eden insanların yerleştiği bir çadırkente gittik. Çocukların meraklı bakışları eşliğinde ailelere hem yardım dağıtıyoruz hem de ziyaret edip hal hatır soruyoruz. Bir çadırın içinde kimin ziyarete geldiğine bakmayacak kadar hüzünlü bir teyze vardı. Kim bilir neler gördü de bu hallere geldi diye hüzünlenirken kocası Kabbaşi amca geldi ve bizi karşıladı. Kabbaşi amcanın beyaz cellabiyesinin altında sargı izleri gözüküyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise beklenmedik bir hikayenin içine girmiştim bile.
❝ 20 gün önce köyümüze saldırdılar. Evimize girip her şeyimizi aldılar. Beni de tehdit edip yaraladılar. Ailemle birlikte hızlıca evden kaçmak zorunda kaldık. Evden çıkarken üstümüzdeki kıyafetlerden başka bir şey alamadık. Onlarca aileyle birlikte uzun ve zor yolları aştık. Günlerce dışarıda kaldıktan sonra başımızı sokabileceğimiz bir çadıra kavuştuk. ❞


Zifiriliğin içindeki aydınlık
Yolda olmanın verdiği huzurla arka koltuktaki camdan dümdüz ve çorak toprakları izliyordum. Çölün ortasına kurulmuş ıssız köyler, yol kenarında sürüyle gezen develer görüyordum. Gördüğüm farklı şeyler artık sıradanlaşmıştı. Ama bu sefer gördüğüm şey çok başkaydı. Çölün ortasında kendi haline terk edilmiş piramitler gördüm. Önceden de pek ziyaretçisi olmayan bu piramitlere savaştan dolayı girişler tamamen yasaklanmıştı. Gördüklerim Sudan’daki yüzlerce piramitten sadece birkaç tanesiydi. Yetkililer biraz zor da olsa 18 dakika ziyaret etmemize izin verdiler. Piramidin altındaki tilki cesedinden uzun zamandır kimsenin buraya gelmediği çok açıktı. Birkaç fotoğraf çekip piramitleri inceledikten sonra tekrar yola koyulmak için aracımıza bindik. Piramitleri yakından görebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyordum.
Daha ana yola çıkamadan aracımız arıza yaptı. Tecrübem olmadığı için lastik patladı diye düşündüm ama lastiklerde herhangi bir şey gözükmüyordu. Neyse ki ıssız çöl yollarında değildik, yakınımızda ufak bir kasaba vardı. Kasabadaki tek araba tamircisinin yanına gittik ve aracımızı gösterdik. Şanzıman yağının bittiğini fakat kendisinde bu yağın bulunmadığını, en yakın şehirden getirtmemiz gerektiğini söyledi. Ancak en yakın şehir 4 saat uzaklıktaydı ve güneş yerini dolunaya bırakmak üzereydi. Başka çaremiz yok gibiydi ve hemen yağ alması için diğer şehirdeki birine haber gönderdik. İyi yanından bakmak gerekirse internet çekiyordu ve bize çay kahve yapan bir abla vardı.
Gün batımında özgürce top oynayan çıplak ayaklı çocukları seyrettim. En son ilkokula gittiğim yaşlarda sokak arasında oynadığım maçlardan bu kadar keyif almıştım. Hava karardıkça maç oynayan gençler evlerine dağılıyor. Kahve içtiğimiz dükkandaki abla sandalyeleri topluyordu. Akşam saat dokuzda sokağa çıkma yasağı başlıyor ve bu kasabada hayat tamamen duruyordu.
Yasak başladığı zaman terk edilmiş bir kasabaya dönüşen bu yer artık zifiri karanlığa bürünmüştü. Neyse ki beklediğimiz yağ elimize ulaştı ve tamirci telefon flaşıyla aracın altına girerek tamir etmeye başladı. Her şey çok belirsizdi, ya arabamız tamir olmazsa biz geceyi nerede geçirecektik? Canım biraz sıkılmaya başladı ve gökyüzündeki yıldızlara bakıp neden fotoğraf çekmediğimi sorguladım. Arabadan fotoğraf makinemi alıp boş bir araziye doğru önümü görmeden yürümeye başladım. Çok uzaklaşmadan yere oturdum ve yıldızlara odaklandım. Biz yaşadığımız büyük şehirlerde yıldızlardan bihaber yaşarken burada dünyanın ne kadar küçük olduğunun farkına vardım. Sadece benim görebildiğim yıldızları bile saymak mümkün değildi.
Artık saat gece yarısını geçtiğinde tamirciden iyi haber geldi. Arabayı tamir ettiğini ve yola çıkabileceğimizi söyledi. Arabaya binip bir deneme turu yaptığımızda hala bir sorun olduğunun farkındaydık fakat üç saat sürecek olan diğer şehre kadar gidebileceğimizi düşündük. Gideceğimiz şehirde hem arabayı gerçek bir tamirciye verebilecek hem de yatacak güvenli ve temiz bir yer bulabilecektik. Yola koyulur koyulmaz uyuyakalmıştım. Daha ilk rüyamı görmeme vakit kalmadan arabanın ani freniyle uyanıverdim. Kontrol noktasına geldik ve izinlerimiz kontrol edildi. Her 15 dakikada bir bu şekilde durdurulmaya alışkındım fakat bu sefer durduktan sonra araba tekrar hareket edemedi. Küçücük bir kontrol kulübesinden başka bir şey olmayan bu ıssız yolda mahsur kaldık. Bizi diğer bir şehre ulaştırabilecek bir araba bulduk ve zor da olsa sabah saatlerine doğru şehre varabildik.

Bir ay sonunda
Afrika’daki ilk seyahat ettiğim ülke olan Sudan’dan tam 33 gün sonra ayrılıyordum. Sabah 7 de kalkacak olan uçağımız için gece 3’te havalimanına doğru yola çıktık. Havalimanına vardığımızda daha üç buçuk saatimiz vardı ama Sudan’a girişişin zor olduğu kadar çıkışın da zor olacağını biliyorduk ve tahmin ettiğimiz gibi de oldu. Uzun uğraşlar sonucu geçtiğimiz pasaport kontrolünden sonra uçağa zor yetiştik.
Bazı zorluklar yaşasam da gerçekten hayatımın en büyük tecrübelerini bu bir ayda edindim. Daha önce durumu kötü olan çok aile görmüştüm ama hiçlik çok farklı bir şeymiş. Bir gece evinden kaçmak zorunda olan, ailesi ve yakınları katledilen, bir çadıra bile muhtaç olan yüzlerce insanla burada tanıştım. Uçağın camından uzun uzun baktım Sudan’ın kurak ve zorlu topraklarına. Bir gün savaş biter, herkes evine ve ailesine kavuşabilir diye dua ederek ayrıldım.
Sudan - Kasım 2024 / Mehmet Eren Metin



