
Lübnan’a gelmeden önce hakkında birçok şey okudum ve izledim. Ama uçaktan iner inmez beni çok farklı şeylerin beklediğini hissettim. Ülkeye girerken görevliler fotoğrafçı olduğum için birçok soru sordular. Nereleri gezeceksin? İstanbul’da neler çekiyordun? Burada ne tür fotoğraflar çekeceksin?...

Lübnan’ın başkenti Beyrut tarihsel yapısı, Akdeniz sahilleri, ışıltılı geceleri ve adeta Paris’i andıran caddeleri ile meşhur. Hatta bir dönem başkent Beyrut için Ortadoğu’nun Paris’i deniliyormuş. Yani ben gidene kadar böyle biliyordum. Geldiğimde anladım ki yıllar süren iç savaş, Suriye’nin işgali, İsrail saldırıları, Beyrut’taki büyük patlama ve ekonomik krizler, ülkeyi tam bir sorun yumağına dönüştürmüş durumda.
Beyrut caddelerinde gezerken Paris teşbihini daha iyi anlamaya başladım. Aslında Beyrut’u diğer Ortadoğu şehirlerinden farklı kılan şey mimarisi değil, insanlarıymış. Burada bazı binalarda patlamanın izleri tüm gerçekliğiyle hala mevcut. Bazı sokakları çöp konteynerlerinden geçilmezken bazı sokaklar da renkli binalar ve çeşit çeşit ağaçlarla süslü.
Beyrut da dahil olmak üzere ülkedeki tüm iç güvenliği askerler sağlıyor. Lunaparkın girişinde bile askerler arama yapmadan girilemiyor. Ülkede genel olarak elektrikler sık sık kesiliyor, trafik lambaları yanmıyor. Hatta jeneratörü olmayan işletme yok denecek kadar az. Ama yaşanan tüm olumsuzluklara ve krizlere rağmen Beyrut, moda ve eğlence şehri olmaya devam ediyor.

Beyrut’un merkezine sadece 4 kilometre uzaklıkta olan Burj el-Barajneh Mülteci Kampı, 1,3 karelik bir alana sıkıştırılmış. Beyrut’un ünlü plajlarından, eğlence merkezlerinden sadece 10 dakika uzaklıktaki bu kampta, binlerce insan çok zor şartlarda yaşamlarını sürdürüyor.
Burj el-Barajneh, Beyrut’ta kilometrekareye en fazla insanın düştüğü ve yaşam koşullarının en kötü olduğu kamptır. Kötü yaşam koşulları sebebiyle özellikle bazı hastalıkların arttığı kampta, sadece bir tane sağlık merkezi var. Lübnan devletinin hiçbir desteğinin ve planlamasının olmadığı bu kampta, her yandan elektrik hatlarının geçtiği sokaklar, ciddi tehlikeler barındırıyor. Elektrik ve su hatlarının aynı yerden geçmesi sebebiyle sık sık elektrik çarpması kazalarının olduğu kampta, bu sebeple ölümler de yaşanıyor.
Kampın içinde ufak bir salonda annesinin kucağında oturan ve görme engelli olduğunu anladığım Hala’yla tanıştım. Hala 6 yaşında ve Burj el-Barajne Mülteci Kampında yaşıyor. Hala’nın hem görme engeli var hem de bir kas hastalığı yüzünden birisinin yardımıyla ayakta durabiliyor. Hala babasını 5 sene önce kaybetmiş ve annesiyle birlikte kampa yerleşmişler. Annesi ’’ Kızım maalesef ben yardımcı olmadan ayakta duramıyor. Buradaki sağlık hizmetleri çok yetersiz. Kızımın hastalığı ameliyatla geçebiliyormuş ama o kadar maddi gücümüz yok. Kocam vefat ettiğinden beri sadece gelen yardımlarla geçinebiliyoruz. Allah bir şekilde yardım ediyor…’’

Mümteha hanım, ’’ 36 yaşındayım. 10 yıldır bu kampta yaşıyorum. 5 aylık ve 7 yaşında kızlarım, 9 yaşında da bir oğlum var. 4 ay önce eşim kalp krizinden vefat etti. 3 yetimimle baş başa kaldık. Hiçbir çocuğum yetim oldukları için bir sosyal yardım almıyor. Kamptaki herkes gibi benim de çalışma iznim yok ve 5 aylık bir çocuğum olduğu için çalışabilmem çok zor. Kamplarda alt yapı yok, yağmur yağdığı zaman sel oluyor. Çocuklarımı hastalıklardan, virüslerden korumam çok zorlaşıyor. Burada hiçbir sosyal hakkımız yok! ’’





